Kubilay Öztürk

Kubilay Öztürk

Vallahi Kafirdir, Billahi Kafirdir!

Vallahi Kafirdir, Billahi Kafirdir!

Ezan sesinden rahatsız olduğu için minareyi yıktıran her kimse kafirdir.
Kafirin küfrüne, gerçeği bildiği halde o küfrü gizlemek için gerekçe uyduran da kafirdir…

Not: Kafir, bile bile gerçeği örtmek anlamına gelen bir kelimedir… Mesela; Hristiyanlar için Hazreti İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu kabul etmeyenler kafirdir. İslam'ın son peygamberi Hazreti Muhammed'in tebliğ ettiği hakikat ile bize bildirilen gerçek ise Allah'ın bir oğlu olduğunu söylemek Kafirliğin taaa kendisidir.

Bizim inanç esaslarımıza göre küfürle itham edilenler; Alemlerin Rabbi olan Allah'ın varlığını kabul etmedikleri gibi, ezan, namaz, oruç gibi Allah’ı hatırlatan her şeyle kavgalı olanlar tiplerdir. Bir de Allah’ın varlığını kabul ettiğini iddia edip, kalplerinde O Allah’ın sevgisinin yanı sıra küfrü gayet net olan her hangi bir insanın sevgisini taparcasına besleyen tipler de Müşrik yani Allah’a şirk koşan olarak tanımlanır. Bu tiplerin şirki bazen taparcasına sevdiği eşi, bazen taparcasına sevdiği için kendisini kaybetmek istemediğinden her türlü hayasızlığına, küfrüne rıza gösterdiği evladı, arkadaşı, bir akrabası olabilir.

Herhangi bir kulun, Allah’ın emirlerine, rızasına muhalif hatta savaş açarcasına sevilmesi de küfrün bir çeşididir. Bu ister devlet başkanı olsun, ister sıradan bir yurdum insanı sonuç değişmez.
Günümüz Müslümanının en büyük handikapı, yaratılmış bir kul olarak bir gün mutlaka ölümü tadacağının ve yaşadığı hayatın hesabını vereceğinin şuuruyla hareket ederek, her şeyi yerli yerine koyacak şekilde inanç dünyasını düzenlemeye yanaşmamasıdır.

Bu yüzden Müslümanım dediği halde sadece itikat ve günlük amellerini düzenleyeceği ilmihal bilgisinden bile uzak durmaktadır. Çünkü öğrenmek sorumluluk gerektirdiği için öğrenmemek sanki kendisini kurtaracakmış gibi davranmasını sağlamaktadır. Oysa Mizan Günü Allah’ın huzurunda bir engeli olmadığı halde öğrenmemiş olması bile alacağı ceza için tek başına yeterlidir.

Bu gerçekler ışığında herkes kendi yüreğini gözden geçirmeli ve orada Tek Yüce, Tek Ulu, doğmamış ve doğrulmamış, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Samet olan Allah’ın sevgisinden başka hiç bir sevgiye sanki Allah’ı seviyormuş gibi yer vermemelidir. Kişinin; eşini eş gibi, evladını evlat gibi, dostunu dost gibi, vatanını vatan gibi, liderini her an ölümlü olduğunu bildiği bir lider gibi, atalarını da sevabıyla günahıyla dönemini tamamlamış gitmiş olan kullar gibi sevmesinde İslami açıdan hiç bir engel yoktur. Yeter ki kul, sevgisinde de nefretinde de Allah’ın rızasını gözetsin.

Bütün bu gerçeklere rağmen Allah’ı bırakıp, düşmanlarına muhabbet besleyenler, besledikleri bu muhabbetin karşılığını mutlaka alacaklardır. Samet olan Allah’ın, bütün insanlık birleşip ‘sana inanmıyoruz’ dese Allah’lığı eksilmediği gibi, bütün insanlık aynı anda secde etse Allah’lığı artmaz. O , bizi yoktan var eden ve bizi ebedi selamet diyarı olan Cennetlerine davet edendir. O cennetlere girmek istemeyeni hiç kimse zorla götüremediği gibi Allah’ın da gücü yettiği halde gönüllü gitmek istemeyeni zorla götürmek gibi bir metodu yoktur. Kul, kendi iradesiyle Allah’a kulluk edecek bir donanımla yaratılmış ve aynı şekilde kendi iradesiyle camiler, minareler yıktıracak bir donanımla yaratılmıştır. İsteyen cami yapacak, isteyen o camiyi yıkacak! Sonucunu ise hep birlikte gidip göreceğiz. Kur-an bu konuda bizlere şöyle bir ifade sunar: BEKLEYİN! BİZ DE SİZİN GİBİ BEKLEYENLERDENİZ!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Kubilay Öztürk Arşivi